Nicolas eve gelmişti. Aidan biraz daha iyi olmuştu, en azından gözü inmişti ama hâlâ hafif kanlıydı ve morluklar duruyordu. Ağrısı yoktu, sadece dokunduğunda sızlanıyordu. Babamı vuran adam sonunda yakalanmıştı. Onu gördüm, Nicolas’a araştırmasını da söyledim. Tanıdık birisi değildi, yabancı uyrukluydu; bir rustu.

Yemek siparişlerimiz geldiğinde adama teşekkür ettim ve kapıyı kapatarak ikilinin yemeğini onlara uzattım. Diğer koltuğa oturdum ve bacaklarımı sehpaya uzatarak yemeğimi açarak yemeğe başladım. Nicolas adamı araştırmaya devam ediyordu, bilgisayarından başını hiç kaldırmıyordu, telefonu da susmuyordu.

“Ha siktir lan…” Kaşlarımı çattım. “N’oldu? Kötü bir şey mi var?” Yemeğini hızla sehpaya bıraktı ve ellerini peçeteye sildi. “Neden aklıma gelmedi ki…” Bilgisayarı sehpaya koydu, oldukça telaşlandım. “Adamın ismi Dmitri Petrov, değil mi?” Başımı sallayarak onayladım. “Kendin söyledin, öyle.”

“Sence…” Suratı düştü. Başını endişeyle ovaladı ve saçlarını geriye attı. Stresle derin bir nefes aldı. Terlemeye başlamıştı. “Söylesene!” Aidan bile paniklemişti. Ölüm kalım meselesi olsa iyi olurdu, yoksa Nicolas’ı kesinlikle bizi bu kadar boşa endişelendirdiği için döverdim. “Vladimir.” Gözlerim genişledi. “İmkânı yok. Sırf ikiside rus diye…” Güldüm. “…saçmalama. Saçmalama öyle bir şey olamaz, tamam mı? Adam senelerce hapiste, yıllardır sesi soluğu çıkmıyor. Hiçbir şey yapamaz.”

“Kim o adam?” Dişlerimi sıktım. “Mafya gibi bir şey, tam da mafya sayılmaz. Kafes dövüşlerinin kralıydı. Ama ayrıca bir katil, kırmızı bülten ile ülke çapında aranıyordu. Kaçak bir gemi operasyonunda ülkesine geri dönerken yakalandı.”

“Ayrıca Theron’un hasımlarından bir tanesi. Hemde intikam ateşi ile yanıp tutuşan bir herif.” Dilimi yanağıma bastırdım, normalde hiç endişelenmezdim ama ihtimali bile beni ürkütüyordu, eğer babamın dibine adam sokacak kadar yakındaysa Aidan’a da zarar verebilirdi. “Ne alaka? Seninle derdi ne?” Endişeden doğru düzgün duyamıyordum bile. Nicolas benim için açıkladı.

“Birkaç sene önce, yani kafes dövüşünü ilk başlattığımız zamanlar inanılmaz bir ün kazanmıştık. Herkes bizim mekana geliyordu, Vladimir de kıskanmıştı çünkü gelen seyircilerin çoğu ondandı. Üstelik Theron’un bu kafes işlerine girmesinde de katkısı var. Ne de olsa öyle bir başına başlayamazdı, Vladimir’den yardım almıştı. Parasını kaybediyordu, dövüşçüleride bizim kafeste dövüşmek istiyordu, ne de olsa para burada daha boldu. Theron ile maç yapmak istedi, herhalde kazanamadı. Herkes çok şaşkındı çünkü o zamanlar kimse Kansız Vladimir’i yenemiyordu. Genç bir çocuğa kaybettiği için utançtan yerin dibine girmişti, hatta ortaya bile çıkamıyordu.”

“Theron’un o günden sonra lakabı AltEdilemez oldu zaten. Bilendi de bilendi, ancak hiçbir şey yapamıyordu. Ne kadar tekrar karşısına çıksa bile Theron hiçbir şekilde düşmedi. Rusya’ya dönmeye karar verdi, bilmem kaç tane suçtan dolayı aranıyordu. Gemiler bile bir sürü mallarla doluydu, Theron öylece gitmesine izin vermemeliyiz dedi. Çünkü bir şekilde ne olursa olsun, geri dönebilirdi. Daha fazla kötü şey yapabilirdi. Aylarca uğraştık, belki neredeyse sekiz aydan fazla. Geminin kalkacağı limandır, saattir, varacağı yerdir… her şeyi çok gizliydi, öğrenmemiz de çok zordu. Neyse ki geminin kalkmasına bir gün kala şanslıydık ki öğrendik.”

“Polislere isimsiz çağrı yaptık, Vladimir’in neredeyse başına ödül koyulmuştu. Gemi kalkmadan polisler büyük bir operasyonla yakaladı. Bunu yapabilecek güçte olan tek kişi bizdik, öğrenmesi zor olmamış olmalı; müebbet hapis cezası aldı. Çıkması imkansız ama bir şekilde bize ulaşması çok kolay, ne de olsa bir mafya sayılır.” Başımı sallayarak onayladım. “Tahliye olma şansı var mı?”

Yemeğimi sehpaya bıraktım, tüm iştahım kaçmıştı. Her yerimi mendille sildim. “Hayır, yok. Ama eğer Nico’nun tahmin ettiği şey doğruysa bir şeyler planlıyor olabilir. İçeriden çıkmasına gerek yok, rüyasına girdiysem bana her türlü ucu değecektir.” Aidan’ın da endişelendiğini gördüm. “Dmitri Petrov’un bağlantılarını araştırın. Vladimir’i de öyle, firar edebilir.” Nicolas başını sallayarak onayladı. “Kesin onunla alakalı, yoksa durduk yere neden babamı bir rus adam vursun?..” Nico bana katıldı, Vladimir’in bir şekilde bu olayda parmağı olmalıydı. “Öldürmedi, basit bir şekilde yakalandı. Bunu istiyordu. Hâlâ bir gücünün olduğunu ve yapabileceğini ima ediyordu.“

Babam o gün ambulansı kendi aramamıştı, polislere öyle ifade vermişti. Dmitri aramıştı. “Jaxon’u da ihmal etmeyin, Vladimir onu kullanabilir. Her ihtimali, her şeyi göz önünde tutmalıyız. İletişime geçmesine sakın izin vermeyin, Aidan’ı öğrenirlerse çok kötü şeyler olabilir. Sikeyim ya!” Olasılıklar vücudumu sardıkça daha da telaşlanıyordum. Hızla kalkıp sehpaya bir tekme attım ve parmaklarımı saçlarımın arasına sokuşturarak çekiştirdim.

“Sakin olsana, belki de tahmin ettiğiniz gibi bir şey değildir. Tesadüf olabilir.” Gözlüğümü çıkarıp sehpaya fırlattım ve yüzümü ovaladım. “Hayır, hayır… çok hafife alıyorsun. Durumun ciddiyetinin farkında değilsin, eğer gerçekten Vladimir’in adamıysa başımız çok büyük dertte. Adam kaos ile besleniyor, hiçbir şeyden korkmuyor. Yıllar sonra tekrardan böylece ortaya çıktıysa bu demek oluyor ki çok fena bilendi, hiç hoş şeyler olmayacak. Kim bilir…” Derin bir nefes aldım, olabilecek tüm kötü olasılıklar beynime doluşuyordu. Hiçbiri aklımdan çıkmıyordu. “Kim bilir ne?”

Koltuğa geri oturdum. “…kim bilir ne kadar kayıp yaşanır.” Herkes derin bir sessizliğe büründü. Sanki kara bulutlar üstümüze çökmüştü, içerisi oldukça karamsardı. Kimse konuşmuyordu. “Theron… Vladimir senden bir zamanlar onun ekibine katılmanı teklif etmemiş miydi?” Kaşlarımı çattım, tamamen unutmuştum ama düşününce hatırladım. Başımı sallayarak onayladım. “Ona katılmak mı?”

“Evet. Onun gibi bir suç makinesi olacaktım, hem onun örgütüne katılacak, hem de dayağımı yiyip AltEdilemez Theron lakabından arınacaktım. Bu sayede Vladimir’in adamı olacaktım. Şu an elimde olan paranın kat katına sahip olacaktım ama asla kabul etmedim. Ne adımı kaybederim, ne de öyle bir suç makinası olurum. Ölürüm daha iyi.”

“Therondan nefret ettiği kadar da seviyor. Eğer örgütüne onun gibi birisi girerse yenilmez olurlar. Aklına gelebilecek her bakımdan. Parası olsun, gizlenme de, saklanmakta, dövüşte...” Başımı sallayarak onayladım. “Şu an yapabileceğimiz tek şey o adamın, Vladimir’in adamı olmaması. Babamın sıradan bir düşmanı olmasını ummamız. Eğer oysa yapabileceği ilk şey seni bana karşı kullanarak kendi tarafına geçirmesi olur. En kötüsü ise, sadece intikam almak isteyip seni öldürmesi.” Aidan sakin kaldı ancak içten içe endişelendiğini hissedebiliyordum. “Bu yüzden Jaxon ile iletişimine engel olmalıyız, Aidan ile ne kadar yakın olduğumu bilen bir o var. Eğer onun öfkesini ve kırgınlığını kullanırsa tüm her şey biter.”

“Sikeyim.” Aidan derin bir nefes aldı ve başını eğdi. “Başımız bir türlü beladan kurtulmayacak mı bizim?” Bacaklarım istemsiz bir şekilde titremeye başlarken ellerimi kavuşturdum. “Ölesiye nefret ettim artık. Yıllardır severek yaptığım şeyden yoruldum, bazen sadece çekip gitmek istiyorum. Burayı tamamen arkamda bırakmak istiyorum.”

“Hepsi benim yüzümden.” Başımı kaldırdım ve Aidan’a baktım. “Ne diyorsun?”

“Herkes beni sana karşı kullanıyor, tüm endişelerinin temelinde ben varım.” Eliyle yüzünü ovaladı. “AltEdilemez Theron’u çaresiz bırakıyorum sürekli.” Ayağa kalktım ve onun yanına gidip saçlarını karıştırdım. “Saçmalama.” Hafifçe gülümsedim ve terasa çıktım. Hava soğuktu, içim ürperdi.

Aidan haklıydı, onu suçlamıyordum ama önceden daha sert ve soğukkanlı olduğuma yemin edebilirim. Herkes bunu biliyor, Aidan’ın hassas noktam olduklarından haberleri var. Bir sigara yaktım, karanlık gecede gökyüzü, lacivert bir şekilde dolunayın ışığını yansıtıyordu. Sandalyeye oturdum ve saçlarımı ovaladım.

Bu işlere başladığımda ne kadar zor olacağından haberdardım, herkesin, bir başka insanların bana düşman kesileceğini biliyordum. Çünkü gerçekten başarılıydım bu piyasada. İnsanlar ister istemez kıskanıyor, onları alt ettiğimde yangınlar dahada alevleniyordu.

Bu yüzden kimseyi hayatımın en orta noktasına koymayacaktım. Aidan ile o sokakta karşılaştığımda o sadece sıradan bir dövüşçü olacaktı. Ama onu tanıdıkça bana ne kadar benzediğini, birbirimize ne kadar benzediğimizi gördüğümde… engel olamadım. Onu korurken aslında kendimi koruyormuş gibi hissediyorum.

Şu an ki telaşımı birkaç sene önce asla yapmazdım ancak şimdi Aidan olduğunda, fırtınalı bir gecede çarpan şimşek gibi korkuyorum. Elim ayağıma dolaşıyor, ne yapacağımı bilmiyorum. Onun yüzünden sağlıklı bile düşünemiyorum…

Aidan yanıma geldi. “İyi misin?” Ona baktım ve hızla gülümseyerek onayladım. “Al.” Bana bir ceket getirdiğinde üstüme giyerek teşekkür ettim. Yanıma oturdu ve derin bir iç çekti. “Ne yapacağız?”

“Vlad’ı mı?.. Onun olmamasını umacağız, öyleyse de dikkatli olacağız. Bundan başka bir seçeneğimiz yok, adam içerideyken bir şey yapamayız.” Başını sallayarak onayladı. “Tüm bunlar bittiğinde buradan gidelim mi?” Ona baktım ve kaşlarımı çattım. “Nasıl yani?”

“Ne bileyim, buradan gitmek istediğini söyledin. Vietnam’a gidebiliriz, olmaz mı?” Ona baktım. Çok umutlu ve heyecanlı konuşuyordu ama suratına baktığınızda tamamen somurtuyordu, hiçbir ifade yoktu. Soğuktu. Benim kadar tanımıyorsanız eğer samimiyetsiz olduğunu düşünebilirdiniz ama içinin sıcacık olduğunu biliyordum. Küçük bir kahkaha patlattım. “Vietnam mı? O kadar uzağa mı?” Onayladı. “Düşünebilirim.”

“Düşünme. Gidelim işte, ne yapacağız burada?” Derin bir iç çektim. “Bende çok istiyorum… hemde her şeyden çok ama… burada sahip olduğum sorumluluklar var. Sahip çıkmam gereken insanlar var. Yurt evi olsun, mekan olsun, kardeşim olsun…”
Başımı sıvazladım. “Bilmiyorum, keşke hemen yapabilsem.”

Gözlerinin dolduğunu gördüm, hızla sildi. “Wayne de kabul etmemişti.” Kaşlarımı çattım. “Ne?” Ayağa kalktı ve elimde ki sigarayı alarak içine çekti, dumanı üfledi. “Boşver…” Üstüne gitmek istemedim. İkimiz de sessizliğe büründük.




user

Theron'un düşüncelerini okudukça daha da bağlanıyorum karaktere yaaaaa

user

Keşke uzaklara gitseniz de mutlu sonla bitirsek hikayeyi... Allah bilir neler yazdı canım yazarım 😄

Novebo discord sunucusu